Cristiano Ronaldo. Hiç şüphesiz ki futbol tarihinin en büyük iki isminden biri, ben de dahil milyonlarca insan için ise en büyüğü. Kariyeri başarılarla dolup taşan, Avrupa futbolunun üç büyük liginde sayısız rekorlara imza atan, Şampiyonlar Ligi’nin rakipsiz şekilde en iyisi olan bu adam ne oldu da Avrupa’dan koptu? Tüm oklar neden bir anda onun üzerine çevrildi? Beraber göz atalım.
Başkan Agnelli’nin oynadığı kumar çok büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Juventus sezonu zar zor dördüncü sırada tamamlamış, Şampiyonlar Ligi’nde ise Son 16 turunda Porto’ya elenmişti. Buraya Şampiyonlar Ligi kazanmaya gelen Cristiano, tahmin edilebileceği gibi takımın halinden hiç de memnun değildi. Her ne kadar ligde attığı 29 gol ile sezonu gol kralı olarak tamamlasa da bu onun için yeterli değildi. Artık burada olan hedeflerinin gerçekleşemeyeceğini kabullenmeye başlayan Cristiano, bir çıkış yolu arıyordu. Yeni bir meydan okuma…

Menajeri Jorge Mendes, Juventus yetkilileri ile bir görüşme gerçekleştirdi. Cristiano ayrılığı kafasına koymuştu. Peki ama yeni rota neresi olacaktı? Nerede hedeflediği başarılara ulaşabilirdi ki? O sırada basına haberler düşmeye başlamıştı bile. Cristiano, Manchester ile görüşme halindeydi. Bu sefer mavi yakasıyla. Transfer hakkında her geçen gün daha da ciddi iddialar ortaya atılmaya başlamıştı. Kimse ihtimal bile vermiyorken en güvenilir Manchester City haber sayfaları tüm gün Cristiano Ronaldo transferi hakkında tweetler atıyordu. Pep Guardiola bu transfer konusunda ne kadar istekliydi bilinmez ama yöneticiler arasında transfer hızla şekillenmeye başlamıştı bile. Artık işler son aşamaya kadar gelmişti. Basına Manchester City’nin Ronaldo içine ne kadar bonservis ödeyeceği bile düşmüştü. Her şey bitmek üzereydi. Ta ki “O” telefon gelene kadar.
Arayan kişi Sir Alex Ferguson’du. Cristiano ile yaptığı görüşmenin ardından ibre bir anda Manchester’ın mavi yakasından kırmızı yakasına dönmüştü. Her şey Manchester City lehine bitti derken bir telefon görüşmesi her şeyi değiştirebilir miydi ki ? Evet değiştirebilirdi. Tam da öyle oldu. Tarihler 27 Ağustos 2021 gününü gösteriyordu. Sabah saatlerinde kulüp efsanelerinden Rio Ferdinand’ın attığı video herkesin heyecanını katlar nitelikte olmuştu. Aynı gün Manchester United menajeri Ole Gunnar Solskjaer verdiği basın toplantısında transfer hakkında yeşil ışığı yakmıştı. Artık bu transfer bitmişti. Cristiano Ronaldo evine dönüyordu. Akşam saatlerinde Manchester United, Twitter hesabı beklenen duyuruyu yaptı: “Welcome Home, Cristiano”.

Beklenen gün artık gelmişti ve Cristiano 12 yılın ardından Düşler Tiyatro’suna dönüyordu. Ligin dördüncü haftasında konuk Newcastle’dı. Tribünler tıklım tıklım, Cristiano ısınmaya çıktığı andan itibaren onun adına tezahüratlar yapıyordu. Beklenen oldu. Cristiano geri dönüşünde takımını iki defa öne geçirerek maçın kazanılmasında büyük bir rol oynamıştı. Her şey harika başlamıştı, böyle de devam ederdi değil mi ? Gelin bir de hikayenin karanlık tarafına göz atalım.
Peri masalı gibi başlayan bu hikaye, Kırmızı Şeytanlar’ın oyun konusundaki istikrarsızlığı ile yavaş yavaş felakete doğru sürüklenmeye başlamıştı. Ronaldo’nun dönüşü onlar için sanıldığı kadar da iyi olmamış mıydı? Takımın gerçekten beklenenin altında kalmaya başlamasındaki en büyük sorumlu o muydu? Bu suçlamalar kolaya kaçmaktan ve bir “Günah Keçisi” seçmekten başka bir şey değildi. Mason Greenwood’un düşüşe geçen bireysel perfomansının bile sorumlusu olarak Cristiano’yu hedef göstermeye başlamışlardı. Bu olayın kısa bir süre ardından çıkan taciz olayları ve kız arkadaşı ile yaşadığı sorunlar aslında olayın bambaşka bir boyutunun olduğunu gün yüzüne çıkarmıştı. Marcus Rashford, Antony Martial ve niceleri… Hangileri bu kulübü eski günlerine döndürebilecek futbolculardı? Hiçbiri.
Ole Gunnar Solskjaer’in takıma veda etmesinin ardından büyük bir isimle anlaşılması beklenen Manchester ekibinde görevin başına Ralf Rangnick getirildi. Kendisi ligin geri kalan döneminde takımın başında yer alacak ve yeni sezondan itibaren futbol yapılanmasının sorumlu isimlerinden biri olacaktı. Peki yeni menajerin gelişi, takımın düzelişi anlamına gelmiş miydi? İşler yine yoluna girmemişti ve düşüş aynı hızla devam ediyordu. Ligde çok kolay kaybedilen puanlar sebebiyle Kırmızı Şeytanlar artık hedefinin çok gerisinde kalmıştı ama hala devam eden bir rüya vardı. Cristiano’nun en büyük isteği: Şampiyonlar Ligi.
Cristiano Ronaldo, Şampiyonlar Ligi’nde bir başkaydı. Bu, kariyerinin her döneminde böyleydi. Kendisine “Mr.Champions League” denmesinin elbette bir sebebi vardı. Bu turnuvada rekorların çok büyük çoğunluğuna sahipti. Bu kupayı ondan daha fazla kazanan kimse yoktu ama bu onun için yeterli değildi. Manchester United formasıyla bir tane daha Şampiyonlar Ligi kazanmak elbette kendisi için harika bir hedefti. Grup aşamasında çıktığı 5 maçta 6 gol atan Cristiano, hâlâ bu kupayı ne kadar çok istediğini attığı gollere herkese kanıtlıyor gibiydi. Son 16 turunda rakip Atletico olmuştu. Gözler yine onun üstündeydi. Takım olarak ilk maçta Madrid’de oyun olarak varlık gösteremeyen Manchester United, beraberliği Elanga’nın golüyle kurtarmıştı ve tur ikinci maça kalmıştı. Herkesin bir silkelenme beklediği bu takım, ikinci maçta yine bir varlık gösterememişti ve kendi seyircisinin önünde aldığı tek gollü mağlubiyet ile turnuvaya veda etmişti. Cristiano, bir sezonu daha Şampiyonlar Ligi olmadan bitiriyordu. Ligde de havluyu çok erken atan Kırmızı Şeytanlar, artık camia olarak tam anlamıyla kendine bir sorumlu arayışına geçmişti.

Cristiano Ronaldo sezonu ligde 18, Şampiyonlar Ligi’nde 6 olmak üzere toplamda 24 gol 3 asistle tamamladı. Takımın açık ara farkla en fazla Ayın Oyuncusu seçilen oyuncusuydu. İki kere Premier Lig Ayın Oyuncusu ödülüne layık görülen Cristiano, bu alanda da zirvedeki yerini almıştı. Conte’nin Spurs’u karşısında yaptığı hattrick, sezonun bireysel anlamdaki en başarılı performansıydı. Üstelik bu adam 37 yaşındayken dünyanın en iyi liginde bunları yapıyordu. Sezonu altıncı sırada tamamlayan Manchester United, Şampiyonlar Ligi’nden bir hayli uzak kalmıştı. Bu durum kariyeri boyunca Şampiyonlar Ligi için yanıp tutuşan Cristiano için çok büyük bir problemdi. Cristiano için yeni bir arayış başlamıştı.
Transfer iddiaları yaz ayı boyunca oldukça farklı yönlerde şekillenmişti. Avrupa’nın büyük takımlarının birçoğu ile görüştüğü iddia edilen Cristiano, Erik ten Hag’ın gelişi ile beraber takımda kalıyordu. Bu adam nasıl olmuştu da UEFA Avrupa Ligi’nde oynamaya ikna olmuştu? Yoksa beklediği gibi bir teklif alamamış mıydı? Bütün bu dönem sona erdi ve Cristiano Ronaldo takımda kaldı. Erik ten Hag’ın kulübe katıldığı ilk dönemlerde verdiği röportajların hepsinde Cristiano hakkında verdiği olumlu görüşler, kendisi ile güzel planları olduğu hakkındaki ifadeler elbette herkesi heyecanlandırmıştı.
İkiz çocuk bekleyen Cristiano ve Georgina çifti, 2022 yılının Nisan ayında ikizlerden birinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Tüm dünya gündeminde bir anda viral olan bu haber, tüm sporseverler için şok edici olmuştu. Cristiano o günden sonra bir daha eskisi gibi olamamıştı. Kızı hasta olduğu için ailesi ile beraber olmak isteyen Cristiano, yeni sezon öncesi kampa katılmamıştı. Bu durum birçok insan için normal gelebilir ve gelmelidir de ama görüyoruz ki bazıları için gelmedi. Teknik patron Erik ten Hag ve Cristiano Ronaldo’nun arasındaki ilişki bu kamp olayından sonra bir daha toparlanamadı. İkili ipleri koparmaya başlamıştı. Yeni sezon bir şekilde başlamıştı.
Sezon öncesinde yaptığı konuşmalarda Cristiano Ronaldo’nun planlarının içerisinde yer aldığını söyleyen Erik ten Hag, tam tersi şekilde davranmaya başlamıştı. Cristiano düzenli olarak ilk 11’de yer bulamıyordu. 2022 Katar Dünya Kupası öncesinde düzenli forma şansı bulamaması elbette onun için bir felaket senaryosuydu. O turnuva geldi çattı. Herkes Cristiano’nun İngiltere’de yaşadığı problemleri Milli forma ile unutacağını düşünüyordu. Turnuva Portekiz adına iyi de başlamıştı ama sorunlar burada da devam ediyordu. Grubu sorunsuz şekilde geçen Portekiz, çeyrek finalde Cristiano’nun yedekte başladığı maçta Fas karşısında alınan 1-0’lık mağlubiyet ile turnuvaya veda etmişti. Gözünden akan yaşlar ile soyunma odasına giden Cristiano için bundan kötü bir sezon senaryosunu kimse yazamazdı.
Dünya Kupası’ndan hemen önce yayınlanan Piers Morgan ile olan röportajı, Cristiano’nun Manchester United ile olan bağlarını tamamen koparmıştı. Kulübün sahipleri olan Glazerlar hakkında çok sert konuşan, kulübün kendisinin ayrılışından sonra tesisleşmeden tutun yemekhanedeki aşçısına kadar hiçbir değişim yaşamadığını dile getiren Cristiano, elbette sezon öncesi dönem hakkında da konuşmuştu. İkizlerden birinin hayatını kaybettiği, diğerinin de hastanede yatıyor olmasına yönetimden bazı insanların inanmadığını söylemişti. Bu kulübe geri dönmek için İngiltere’nin aktif olarak en iyi takımı olan, gitmiş olsa idi rahatça kupalar kazanacağı Manchester City’i geri çeviren adam neden bu konuda yalan söyleme gereksinimi duyacaktı ki?

Erik ten Hag’ın kendisine saygı duymadığını ve bu sebepten ötürü kendisinin de ona saygı duymadığını belirten Cristiano, “İhanete uğradım. Sürekli kulüp yetkilileri tarafından ayrılığa zorlandım.” gibi ifadeler kullandı. Ayrılığın artık kesin olduğunu ise, “Picasso,’Yeni bir şeyler bir şeyler yapmak için önce bazı şeyleri yıkmak gerekir’ demişti. Eğer buna benimle başlayacaklarsa net bir şekilde söylüyorum, hiç sorun değil.” sözleri ile açıklamıştı.
Cristiano Ronaldo, elbette hatasız değildi ama bu onun tek başına bütün bu olanların sorumlusu olduğu anlamına gelmiyordu. Ligde ve Şampiyonlar Ligi’nde takımı adeta tek başına sırtlayan, gol krallıklarını elinde bulunduran bu adam, bütün bunları 37 yaşındayken yapıyordu. Ligde en fazla maç kazandıran gol sayısına sahip bu adamın tüm gollerini aldığımızda Manchester United Avrupa Ligi’ne bile gidemeyecekti. Şampiyonlar Ligi’nde takımı tek başına gruptan çıkaran Cristiano Ronaldo, arkasında aradığı desteği bulamayarak takıma veda ediyordu. Herkesin gözünde “Günah Keçisi” olan Cristiano Ronaldo, Dünya Kupası’nın da ardından belki de Avrupa’nın baskısından sıkılıp ailesi ile beraber rahat bir dönem geçirmek için, belki de Avrupa futbolundan bir intikam almak için yeni rotasını belirlemişti. Sıradaki durak Suudi Arabistan ekibi Al-Nassr olmuştu. Bu transfer beraberinde birçok yeni oyuncunun Arabistan futboluna olan bakış açışını değiştirmişti. Artık Suudi Arabistan, Cristiano Ronaldo önderliğinde yeni bir döneme giriyordu.
Bu dönemin detaylarını ve Cristiano Ronaldo’nun Suudi Arabistan’a olan transferinin dünya futboluna olan etkisini bir sonraki yazımda sizlerle buluşturacağım.
“GÜNAH KEÇİSİ” için bir yanıt
<3