Kerem Aktürkoğlu Galatasaraylılar başta olmak üzere Türk spor kamuoyunun son 4 yılına damgasını vuran sporculardan bir tanesidir. Çalışkanlığı, oyun zekâsı ve her şeyden öte düzgün karakteriyle özellikle genç sporcular için örnek teşkil edecek bir sporcudur. Hala çok genç olmasına rağmen oldukça deneyimli bir isim. Ona dair söylenebilecek çok şey var, fakat bunları 3 başlıkta toplamak gerekirse Kerem Aktürkoğlu özgüven, fedakârlık ve karakter demektir.
Özgüven
Sporla haşır neşir olan herkes özgüvenin bir sporcu için ne kadar önem arz ettiğini bilir. İşini belli bir düzeyde icra edebilmek için her profesyonel sporcunun sahip olması gereken bir niteliktir özgüven. Kerem Aktürkoğlu içinse özgüven her şeyden daha önce geliyor. Oyun tarzındaki riskli hareketler, maç esnasında yaptığı denemeler, beklenmedik anda gelen şutlar… Kerem için bütün bunları yapabilmenin sırrı yüksek bir özgüvenle sahaya çıkabilmesi. Özgüven konusuna ne kadar önem verdiğini zaman zaman sözlerinden görmek de mümkün Kerem’in. Örneğin Galatasaray’ın ligi 13. olarak tamamlamasının sebebini başarısız sonuçların neticesinde takımın özgüvenini kaybetmesine bağlıyor. Ya da Başakşehir’de çok kötü geçirdiği ilk profesyonel yıllarını tamamen kayıp olarak görmesini orada özgüvenini tamamen yitirmiş olmasına bağlıyor.
Aslında Kerem’in kariyer çizgisi takip edildiği zaman bunu görmek oldukça kolay. 16 yaşındayken Başakşehir gibi bir kulüpte kendisini kanıtlamaya çalışan genç futbolcu kendisini orada gösteremedikçe daha alt liglerdeki takımlara gidiyor. Bütün bu alt lig denemelerinin neticesinde “Belki de sandığım kadar yetenekli değilmişim.” düşüncesine kapılarak futbolu bırakmayı kafasına koyuyor. Ailesinin verdiği destek sonucu özgüvenini yeniden toparlayan Kerem Erzincan’da geçirdiği başarılı sezonun ardından hak ettiği yere, Galatasaray’a geliyor.
Fatih Terim’in onun kariyerinde nasıl bir etkisi olduğu sorulduğu zaman “Bana özgüvenimi verdi.” diyor Kerem. Başka bir deyişle içindeki cevheri ortaya koyabilmesi için en çok ihtiyaç duyduğu şeyi.
Kariyerinde açtığı yeni sayfa çok iyi başladı Kerem’in. Galatasaray’da geçirdiği yarım sezonluk performansla herkesi mest etmişti. Oyuna sonradan girerek gerek dar alandaki çabukluğu gerek uzun alanlardaki hızıyla hemen fark yaratmaya başlamıştı. Neticede bir sonraki sezonun ana planında kendisine yer buldu. Sezon öncesi UEFA Avrupa Ligi elemelerinde karşılaştıkları İskoç temsilcisi St. Johnstone takımının teknik direktörü Callum Davidson maçın ardından “Rakibin 7 numarası çok iyiydi.” diyerek Kerem’in hakkını hemen teslim etmişti. Hakikaten de sadece bir ay önce tatile “hızlı ve genç kanat oyuncusu” olarak giden Kerem, tatilden bir “iç forvet” olarak dönmüştü. Saha içindeki hareketliliği rakip savunmaların başına epey dert açıyordu.
Aynı dönem takıma pek çok genç oyuncu katan Galatasaray, birkaç yıl içinde avrupanın önde gelen takımlarına oyuncu gönderebilmeyi hedefliyor ve buna göre transferler yapıyordu. Bu çerçevede takımın satılması muhtemel en değerli iki oyuncusundan biri haline gelmişti Kerem Aktürkoğlu. Diğeri Brezilyalı stoper Marcao’ydu. Galatasaray ve Kerem için işler daha iyi gidemezdi derken Giresunspor deplasmanında Marcao Kerem’e fiziksel saldırıda bulundu. Herkes şok içerisinde olayı izledi.

Neler olduğunu öğrenmeye çalışan Fatih Terim’e “Hocam sadece sus işareti yaptım.” dedi Kerem. Neticesinde herkesi şok eden bu olay yaşandı. Sezon sonunda mali tabloyu iyileştirmek adına oyuncu satması gereken kulüp yönetimi bile belki de o gün ne yapacağını bilmiyordu. Türk spor kamuoyu buna benzer pek çok olaya tanıklık etmişti, fakat bütün kameraların kayıtta olduğu bir maç esnasında böylesi ilk defa yaşanıyordu.
Pek çokları için bu olay geçmişte kalmış olabilir. Fakat 22 yaşında gencecik bir sporcu için böylesi bir olay travmatik etkilere sebep olabilir. Ve travmalar unutulmaz, davranışlara yön verir. Bu olayın ardından Kerem’de bir özgüvendüşüklüğü gözlenebilirdi. Bu da performansının geriye gitmesi anlamına gelirdi. Kerem bütün beklentilerin aksine her maç bir öncekinden daha iyi bir performans sergiliyor ve bütün Türkiye’ye bu olayı unutturuyordu. Kendi unutmuş muydu bilinmez, fakat Türk medyası çoktan unutmuştu. Artık attığı gollerden sonra Harry Potter sevinci yapmaya başlamış ve sporcu imajında da ciddi bir ilerleme kaydetmişti. Her maçın ardından maçı seyrederek kendi performansını analiz ediyor, doğrularını ve yanlışlarını görüp teknik heyetle üzerine istişare ediyordu. Gösterdiği performans öylesine yüksekti ki her maç bir başka önemli avrupa takımının Kerem’i izlediğine dair haberler yapılıyordu. Avrupa’da da aynı performansı sergiliyordu Kerem. Barcelona maçında gösterdiği performansın ardından Barcelona teknik direktörü Xavi onun için “Özellikle Kerem’e dikkat çekmek istiyorum. Çok hızlı ve bire birlerde çok etkili. Galatasaray’ın en iyi oyuncularından biri. Ona iyi önlem aldık.” dedi. Aynı sezon içerisinde ikinci kere rakip teknik direktör tarafından ismi verilerek övülmüştü Kerem. Aldığı her övgü özgüvenini biraz daha arttırıyor, artan özgüveniyle Kerem futbol izleyicilerine yeni hünerlerini sergiliyordu. Ceza sahası dışından goller atmaya başlamış, şut tekniğini geliştirmiş ve frikikleri kullanmaya başlamıştı.
Adana Demirspor’da geçirdiği olağanüstü sezonun ardından Yunus Akgün’ün adını sağ kanada yazmaya başlamıştı bile Galatasaray taraftarı. Sol kanatta da kayıp sezonun tek kazanımı olan Kerem Aktürkoğlu. Kâğıt üzerinde güzel duruyordu, fakat pratikte öyle olmadı. Adana Demir’deki büyüleyici performansın ardından beklentileri bir türlü karşılayamayan Yunus Akgün’e ek olarak sezona kötü başlayan Kerem için “kötü takımın iyi oyuncusu” eleştirileri yapıldı. Kerem’in özgüveni düşmüştü. Kulübeye çekildi.
Sonraları bu dönemde mental koç tuttuğunu söyleyecekti Kerem. Neticede çok fazla şeyin üstesinden geldiği gibi bu dönemi de çabucak atlattı ve Kasımpaşa deplasmanında şov yaparak iki gol ile geri döndü. Yeniden özgüvenini kazandı ve “Başka bir motivasyonla oynuyorum.” dediği Başakşehir’e karşı hat-trick yaparak takımın 7-0 gibi tarihi bir skor almasında önemli rol oynadı. Hata yapmaktan çekinen diğer genç oyuncuların aksine ısrarla hata yapıyor ve buradan iyi işler çıkarmayı başarıyordu Kerem. Kendisi bile “Belki beni diğerlerinden ayıran en önemli şey budur.” diyordu. Özgüveni en önemli silahıydı.
Takıma kiralık olarak katılan Mauro Icardi ile kurduğu özel iletişimin yanı sıra Kerem bu sezon da repertuarına “oyun kurucu kanat” rolünü ekledi. Kaybettiği yıllara meydan okurcasına gelişim basamaklarını üçer beşer çıkıyordu. İdolü olan Eden Hazard’ın prime döneminde Chelsea’ye kattığı hemen hemen her şeyi Galatasaray’a katmaya başlamıştı Kerem. Kendisine bu yeni takımda biçilen rolü kusursuza yakın bir şekilde yerine getiriyordu. Neticesi şampiyonluk oldu.
Fedakârlık
Kerem Aktürkoğlu’nu en iyi tanımlayan ikinci özellik fedakârlık. Eğer doğru bir amaca hizmet ettiğine ikna olmuşsa benliğinden kolayca vazgeçebilen bir yapıya sahip Kerem. Sıkça röportaj okuyan herkesin dikkatini çeken birtakım klişeler vardır. Futbolcular sık sık “bir sonraki maça” bakarlar, takımdaki aile ortamından bahsederler ve taraftara daima pozitif mesaj vermeye çalışırlar. Özellikle altyapıdan yeni yetişen oyuncular bu dar kalıpların dışına pek fazla çıkmaz. Çünkü birlikte çalıştıkları profesyonel iletişimciler toplumun hangi tarz açıklamalardan olumlu ya da olumsuz etkileneceğini bilirler ve sporcuları buna göre yönlendirirler. Kerem bütün bu klişeleri yıkarcasına verdiği ilk uzun soluklu röportajda “4 yılım çalındı.” şeklinde sansasyonel bir açıklama yaptı. Altyapıda tüyler ürpertici bir hiyerarşi sistemi olduğundan, bunun genç oyuncuların özgüvenini oldukça fazla zedelediğinden söz etti. Bir sezon önce Marcao’ya yaptığı sus işaretinin ardında belki de bu travmaları yatıyordu. Kendisi de bu tarz açıklamaların imajına zarar verebileceğini biliyordu, fakat onun için önemli olan kendi yaşadıklarını bir başkasının yaşamamasıydı.
Aynı sezon verdiği başka bir röportajda eleştirilerden daha çok etkilenen Yunus Akgün’ün ismini vermeden taraftarı daha sağduyulu olmaya davet etti. Arkadaşı için kendini ateşe atmaya devam ediyordu.
Galatarasaray’ın Gaziantep’i yendiği maçın ardından yaptığı açıklamada “Türk spor paydaşlarından bir ricam var. Çok karakterli, çok yetenekli Türk futbolcularımız var. Onları lütfen değersizleştirmeyelim, bunu kendim için demiyorum.” ifadelerini kullandı Kerem. Altay Bayındırlar’ın, Berkan Kutlular’ın, Yunus Akgünler’in daha fazla dayanamayıp ülkeyi terk ettiği yerde onların sesi olmak istiyordu belki de.

Karakter
Kolay bir geçmişe sahip değil Kerem. Pek çok sporcu bu kadar olayı kaldıramayıp onun ulaştığı zirveye gelemiyor. Bu noktalara gelebilmek için kuşkusuz güçlü bir karaktere sahip olmak gerekir. Kerem Aktürkoğlu’nu en iyi anlatan üçüncü özellik, karakter. Kerem hayatı boyunca pek çok zorluk yaşamış fakat yaşadığı bütün bu zorluklardan hep daha güçlü bir biçimde çıkmayı başarmış birisi. Sahip olduğu hiçbir şey ona verilmemiş, daima kendisi almış. Kendi mevkisinde oynayan Zaha’nın transfer edilmesi sonrası “Ben bu takımın kaptanlarından bir tanesiyim. Rekabetten asla kaçmam.” diyerek ne kadar güçlü bir karakter olduğunu ortaya koyan Kerem’e daha 23 yaşında Galatasaray gibi bir takımda kaptanlık verilmesi bile Kerem’in karakterine dair bazı ipuçları barındırıyor.
Yıl 1999, yer Kocaeli. Henüz on aylıkken tarihimizin en büyük deprem felaketlerinden birini yaşamış ve enkaz altından sağ çıkmayı başarmış bir bebek Kerem Aktürkoğlu. Büyüdü, çokça fedakârlıklar yaptı ve futbolcu oldu. Tam 23 yıl sonra 6 Şubat depreminin hemen ardından belki de depremzedelerin halinden en iyi anlayan kişi olarak Hatay’a gitti ve yardım kutuları taşıdı. Kendi deyimiyle belki enkazdan birilerini çıkaramayacaktı, ama hiç değilse birilerinin acısına ortak olsa da yeterdi. Kim bilir, belki henüz bir bebekken bağışlanan canı için bir anlamda şükrediyordu. Bir röportajında ilk dönemi için “Aslında bu yaşadıklarımı unutmak adına hiç konuşmuyordum ama belki birilerine bir umut olur diye paylaşmak istedim.” Demişti Kerem. Kayıplar ve yeniden başlangıçlarla dolu bu hayat öyküsünün yıkılmış şehirlere ve umudunu kaybetmiş herkese umut olması dileğiyle…

Muhammet Ali DENİZ