Sisifos’un Mutluluğu: Federer’in Unutulmaz Geri Dönüşü

Geçmişten günümüze var olmuş her spor dalının kendine has bir ruhu ve çok çeşitli dinamikleri vardır. Fakat tenis bir insan olsaydı bu kesinlikle Roger Federer olurdu. Maçın seyri ne yönde giderse gitsin korttaki sakinliği, rakiplerine karşı tutunduğu centilmen tavırları ve oyunu oynayış şekliyle şimdiden pek çoklarına ilham olmuş ve tenise başlamalarına vesile olmuştur. Sayısız başarılarla dolu profesyonel kariyerinin şüphesiz en önemli olaylarından biri çok uzun süren bir sakatlığın ardından 2017 yılında yaptığı epik geri dönüştür. Bu geri dönüşün ardından Federer tam 37 yaşında yeniden dünya 1 numarası olmuş ve tenisi iki yıl boyunca domine etmiştir. Bu büyük başarının gerek tenis, gerek de İsviçreli raket için ne anlam ifade ettiğini görmek adına kariyerindeki birkaç önemli noktayı mercek altına almak gerek.

Spor tarihine geçen pek çok büyük sporcunun kariyerindeki ortak noktalardan biri sahneye diğerlerinden erken çıkmalarıdır. Örneğin bugün sıkça karşılaştırıldıkları Nadal ilk Grand Slam şampiyonluğunu 19’unda, Djokovic ise 20 yaşındayken kazanmıştır. Daha güncel bir örnek verecek olursak bu sene Wimbledon’da finalde Djokovic’i geçerek şampiyon olan Carlos Alcaraz ilk Grand Slam şampiyonluğunu 2022’de henüz 18 yaşındayken elde etmiştir. Bütün bu örnekler göz önünde bulundurulduğunda ilk Grand Slam şampiyonluğunu 23 yaşındayken kazanan Federer’in az zamanda çok ve büyük işler yaptığını söylemek mümkün. 29 yaşına kadar bir  düzine şampiyonluk elde eden Federer’in kariyeri 30’uncu yaşından sonra gözle görülür biçimde düşmeye başladı. Hala finallere yükselmesine karşın otuzlu yaşlarında aldığı tek Grand Slam şampiyonluğu bulunuyordu ve yıllar geçtikçe kariyerinin zirvesini yaşayan Djokovic’i durdurmak Roger için günden güne daha zor hale geliyordu. Buna rağmen her sene en azından bir finale yükselmeyi başaran Federer özellikle en güçlü olduğu Wimbledon’da bir turnuva kazanmayı hedefliyordu. Fakat bir türlü finallerde Djokovic’i mağlup edemedi. Üstelik dizi sebebiyle sık sakatlanır hale gelmişti ve yaşının ilerlemesi de sakatlıklardan dönmesini daha sancılı hale sokuyordu. Sürekliliğinde problemler baş göstermeye başladı. Tüm olumsuzluklara karşın 2016’da yeniden yarı finale yükseldi ve Kanadalı rakibi Raonic’e karşı oynadı. Kanadalı raketin maç esnasında geniş açıyla vurduğu topu güçlükle karşıladıktan sonra pozisyonunu almaya çalışan Federer’in ayağı kaydı ve yüzüstü bir şekilde yere kapaklandı. Bir zamanlar kortta bir balerin gibi parmak uçlarında sanatını icra eden Federer eski görüntüsünden uzak bir şekilde turnuvaya veda etti ve ameliyat olacağını açıkladı. 36 yaşında ameliyat olacak ve tam altı ay boyunca tenisten uzak kalacaktı. Kimilerine göre kariyeri çoktan bitmişti.

2017 yılına ve tenise Hopman Cup ile dönen İsviçreli raket her ne kadar fena bir görüntü vermese de genç rakibi Alexander Zverev karşısında yenilerek turnuvaya veda etti. Zaten artık ağır ameliyat geçirmiş veteran bir oyuncuydu. “Underdog” olarak katılacağı yılın ilk Grand Slam turnuvası Avustralya Açık’ta yapacağı sürprizi henüz kimse bilmiyordu.

Turnuvaya hızlı başlayan Federer kariyeri boyunca sık mağlup olduğu oyuncularla karşılaşıp onları tek tek yeniyordu. Fiziksel anlamda diri kalabilmek için maçları mümkün olduğunca kısa sürede bitirmeye çalışıyordu. Neticede istediği sonuçları alarak finale kadar yükseldi. Finaldeki rakibi prime yıllarını yaşarken kariyerine adeta bir kabus gibi çöken Rafael Nadal oldu.

Tenisin Messi ve Ronaldo’su olan bu ikili, yaptıkları sporun daha büyük kitlerere yayılmasında elçi görevi görüyordu. Tenisin tüm dünya çapında daha büyük kitlelere yayılmasında bu sporun en büyük elçilerinden iki tanesidir Roger ve Rafa. Çünkü aralarındaki farklılıklar rekabeti oldukça ilgi çekici hale getiriyordu. Her şeyden önce Nadal bir solaktı ve Federer gibi fileye sık gelerek hızlıca sayıya gitmeyi seven (yaşı ilerledikçe bunu daha çok uygular olmuştu) bir oyun tarzına karşılık Nadal topları mümkün olduğunca baseline’ın gerisinde karşılıyordu. Federer uzun ralliler yaparak kendini yıpratmaktan kaçınırdı. Nadal ise neredeyse uzun ralliler üzerine bir oyun planı kurarak yüksek dayanıklılığı sayesinde rakiplerine karşı avantajlı olmayı seviyordu. Federer, oyunun en hızlı aktığı çim zeminde uzmanken Nadal oyunun en yavaş aktığı toprak zeminde uzmandı. Nadal oyunu sıradışı bir biçimde bağırarak oynuyordu, hatta kariyerinin ilk yıllarında bunu bilinçli yaptığı gerekçesiyle eleştirilere de maruz kalmıştı. Federer ise oyunu sinir bozucu bir sakinlikle oynuyordu. Çelikten sinirleri varmışçasına maç esnasında genel tavırları neredeyse hiç değişmiyordu. Nadal’ın alışılmışın dışında bir tarzı vardı. Federer ise şıklığın vücut bulmuş haliydi. Giyim tarzı markalaşma yolunda ilerliyordu. Nadal’ın ağır bir İspanyol aksanı ve pek çoklarını güldüren bir İngilizcesi vardı. Federer ise Fransız basınına ayrı, Alman basınına ayrı ve uluslararası basına ayrı röportaj veriyordu. Kısacası Nadal gerçek bir matadordu, Federer ise ekselans.

Ekselanslarını kariyerinde en çok yenen oyuncu Nadal’dı. Her ne kadar spor otoriteleri tarafından komple bir oyuncu olarak kabul edilse de Federer’in özellikle rallileri backhand tarafından oynamaktan kaçındığını bilen Nadal, bütün rallileri bu taraftan yapmaya çalışıyordu. Rakibinin belki de tek zayıf noktasını bulmuş ve bu sayede yıllarca onu alt etmeyi başarmıştı. Bütün bu arka planın ışığında Nadal şüphesiz psikolojik üstünlüğü elinde bulunduran taraftı. Hele bir de maç beş sete uzarsa yaşlı rakibi karşısında yüksek dayanıklılığı ve sürekliliği sayesinde Nadal kupaya uzanacaktı.

Fakat Rod Laver Arena’da o gün bambaşka bir oyun sergilendi. Federer, zayıf karnı gibi gözüken backhand’ine gelen her topa daha agresif bir şekilde karşılık veriyor ve aldığı sayılarla herkesi kendisine hayran bırakıyordu. İnanması güçtü, fakat 37 yaşında oynadığı oyunda hala gelişim gösteriyordu. Zaafiyeti o gün en büyük silahı olmuştu. 5 setin sonunda bir peri masalını gerçekleştirdi majesteleri. Kortta sevinç ve hüzün birlikte yaşanıyordu. Maçın ardından yaptığı galibiyet konuşmasında ezeli rakibi için şunları söyledi: “Tenis gerçekten çok sert bir spor dalı. Maalesef beraberlik gibi bir sonuca müsaade etmiyor. Fakat berabere kalmak mümkün olsaydı bu şampiyonluğu seninle paylaşmaktan mutluluk duyardım.”

18. Grand Slam şampiyonluğunun üzerinden çok geçmeden Indian Wells’te bir kere daha Nadal’la karşılaştı. Nadal için rövanş vakti diye düşünürken Federer İspanyol rakibini adeta bozguna uğrattı ve kupaya uzandı. Ardından Miami Masters’ı da kazanarak Sunshine Double yaptı Federer. Bütün medya Roger’ın kariyerinde “ikinci baharı” yaşadığını yazıyordu.

Tenis sahnesine yeni çıkmış bir oyuncu gibi aylar geçtikçe Federer oyununu geliştiriyor ve formunu yükseltiyordu. İmza attığı geri dönüş hikâyesi ile onu kariyerinin zirvesinde izleme fırsatı bulamayanlara ikinci bir şans veriyor ve yaşın sadece bir sayıdan ibaret olduğunu herkese ispat ediyordu. Aynı yıl Wimbledon’da kariyerinin en dominant performanslarından birini sergileyerek tek bir set dahi kaybetmeden turnuvanın şampiyonu olmuştu. Ertesi sene Avustralya Açık’ı bir kere daha kazandı ve tarihte 20 Grand Slam şampiyonluğu yaşayan ilk erkek tenisçi oldu. Çelikten sinirleri olan 37 yaşındaki bu adam yaptığı konuşma esnasında hüngür hüngür ağladı.

Bu turnuva aynı zamanda Federer’in son majör şampiyonluğu oldu. Bu noktadan itibaren kariyeri yeniden düşüşe geçti. Acaba bir majör şampiyonluk daha kazanır mı sorularının arasında 2019’da Djokovic’e karşı fevkalede bir Wimbledon finali oynadı fakat travmatik bir şekilde kaybetti. Yine de yoluna devam etti. İçten içe hala bir büyük turnuva kazanacağına olan inancını sürdürse de asıl keyif aldığı şey tenis oynamaktı. Kitlelere ilham olabilmesi için kupa kaldırması gereken dönemleri çoktan geride bırakmıştı. Yaşı 38 oldu, 39, 40 ve 41… Bu spora duyduğu aidiyet, rakiplerine duyduğu saygı, her maça aynı ciddiyetle çıkması ve baleyi andıran hareketleriyle Federer bu sporun  ne kadar uzun süre üst seviyede oynanabileceğini tüm dünyaya göstermiş oldu. 41 yaşında, Laver Cup’ta kariyerinin son profesyonel maçına Nadal ile çift olarak çıktılar. Maç sonu kariyeri boyunca en büyük rakibi olan Nadal’la el ele tutuşurken ağladıkları görüntü, hiçbir sporseverin zihninden silinmeyecek şekilde akıllara kazındı.

Bugün sahip olduğu rekorların pek çoğu kırıldı. Artık o en çok Grand Slam kazanan oyuncu değil. ATP sıralamasında en çok bir numarada kalan oyuncu da değil. Hatta Forbes’in 2020 yılında yayınladığı “Dünyanın en çok para kazanan 100 sporcusu” listesinde Cristiano Ronaldo, Lionel Messi, LeBron James gibi isimleri geride bırakarak zirvenin sahibiyken 2023’ün mayıs ayında yayımlanan yeni listede (aktif tenis kariyerini sonlandırmış olmasına rağmen) 10. sıraya kadar geriledi. Fakat kendisinin de sık sık dile getirdiği üzere rekorlar sadece birer sayıydı ve elbet bir gün birileri onu geride bırakacaktı. Onun tenis dünyası için ifade ettiği şey sayılardan çok daha fazlasıydı. Federer, yaşamla kurduğu en güçlü bağı tenis ile kurmuş ve kendini raketiyle ifade eden bir insandı. En iyi dostluklarını tenis sayesinde edinmiş, dört çocuğunun annesi Mirka’yla yine tenis sayesinde tanışmıştı. Sahip olduğu tüm mal varlığını da tenis sayesinde kazanmış ve özellikle Güney Afrika’da faal olan Roger Federer Foundation’ı kurmuştu. Tenis onun hayatını baştan aşağı değiştirirken o da dünyayı değiştirmekte kararlıydı.

Albert Camus “Sisifos Söyleni” (The Myth of Sisyphus)  adlı yapıtında yunan mitolojisinde tanrılar tarafından bir dağın zirvesine devasa bir kayayı çıkarmakla cezalandırılan Sisifostan bahseder. Kayanın zirveden her aşağı yuvarlanışında Sisifos yeniden aşağı iner ve  kayayı yeniden yukarı iteklemekle uğraşır. Camus, insan yaşamının anlamsızlığını sorguladığı bu alegorisinde tüm olumsuzluklara rağmen Sisifos’u “mutlu tasvir etmek” gerektiğine inanır. Çünkü sonuçtan bağımsız olarak tepelere doğru tek başına didinmenin bile insanın yüreğini doldurduğunu söyler.

Federer, kariyerinin son döneminde çokça mücadele etmesine karşın pek çok sakatlık yaşamış ve belki de arzu ettiği rekabetçi seviyeye bir türlü gelememiştir. Fakat her ne kadar kayayı zirvede tutamasa da sadece onu itebiliyor olmanın verdiği mutlulukla milyonların yüreğini doldurmayı başarmıştır.

Muhammet Ali DENİZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir