The Gaffer: Ange Postecoglou

İngiltere’nin en önemli kulüplerinden Tottenham Hotspur, bir süredir başarıya ve kupalara hasret durumda. Unutulmaz 2019 Şampiyonlar Ligi yolculuklarından itibaren işler, onlar için pek yolunda gitmedi. O yolculuğun mimarı Mauricio Pochettino’dan sonra; daha önce Premier League şampiyonluğu yaşamış Jose Mourinho, Antonio Conte gibi isimleri takımın başına getirseler de bu isimlerden istedikleri sonuçları alamadılar. Tottenham’a taze bir kan, farklı bir başlangıç gerekliydi. Geçmişteki gibi büyük isimler yerine daha çok başarıya aç bir ismi takımın başına getirdiler: Angelos Postecoglou. Aranan kan bulunmuştu, peki ya farklı bir başlangıç… Ağustos ayında kulüp tarihinin belki de en büyük efsanesi bizim tabirimizle “camianın evladı” Harry Kane’i 100 milyon euro karşılığında Bayern Münih’e uğurladılar. Harry Kane; şüphesiz Tottenham’ın en büyük yıldızıydı ama yıllardır kupa alamamak, attığı gollerin bir neticeye ulaşmaması her iki tarafı da eleştiri oklarının hedefi haline getirmişti. Harry Kane’le beraber Tottenham denince akla ilk gelen isimlerden birisi, takım kaptanı Hugo Lloris’i de kadro dışı bıraktılar ve kendisine takım bulmasını söylediler. Yıpranmış bu ilişkilerini buruk bir şekilde noktaladıktan sonra artık taze bir başlangıç için her şey hazırlanmıştı. Biz Eylül ayını yarılarken Tottenham da ligdeki ilk 4 maçıyla beraber o başlangıcı yaptı. Biz de bu yazımızda yeni hoca, yeni kaptan ve yeni yüzlerle Tottenham’ın açtığı o beyaz sayfayı inceleyeceğiz.

    İlk olarak Tottenham’ın yeni patronu Angelos Postecoglou’nun kariyerine bir göz atalım. Angelos kısaca “Ange” Postecoglou, futbolu yakından takip etmeyenler için çok tanıdık bir isim değil. Açıkçası çok ihtişamlı bir kariyere de sahip olduğunu söyleyemeyiz. Bu sebeplerle Premier League’de “Big 6” takımlarından birisinin başına CV’si görece zayıf bir hocanın geçmesi biraz şaşırtıcı oldu. Teknik direktörlük kariyerine ülkesi Avustralya’da başlayan Postecoglou, 6 aylık Yunanistan macerası haricinde uzunca bir süre ülkesinde çalıştı. Bu süre zarfında; South Melbourne, Whittlesea Zebras ve Panachaiki’nin yanı sıra Avustralya alt yaş milli takımlarını da çalıştırdı. Daha sonra Brisbane Roar ve Melbourne Victory’de görev yapan hoca en son Avustralya Milli Takımı’nın başına geçti. 4 yıl Milli Takım antrenörlüğünden sonra Postecoglou’nun yeni rotası Japonya Ligi ekiplerinden Yokahoma oldu. 3 yıllık Japonya macerasının ardından 2021 yılında Avrupa’daki ilk üst seviyedeki teknik adamlık deneyimi için İskoç devi Celtic’in başına geçti. 2 sezon geçirdiği Celtic’te iki şampiyonluk kazandı.  Adını duyurmasını da burada oynattığı futbol, kazandığı bu başarılar sağladı diyebiliriz. Daha yalnızca 2 sezon önce Avrupa’da çalışmaya başlayan Avustralyalı hoca, basamakları hızlı çıktı ve 2023 yazının başında Premier League’in en önemli ekiplerinden Tottenham Hotspur’un başına geçti.

   Postecoglou’nun Tottenham’ı, kaptan Lloris ve en büyük yıldızı Kane’le yolları ayırmasına rağmen doğru eklemeleri yapmayı başardı. Belçikalı iki stoperi Jan Vertonghen ve Toby Alderweireld takımdan ayrıldıktan sonra kronikleşen stoper sorununu çözmek için gittikçe performansı artan Romero’nun yanına, Hollandalı Micky Van de Ven eklemesi yapıldı. 11 yıllık Lloris döneminden sonra onun yerine bir kaleci bakan Kuzey Londra ekibi, Empoli’nin İtalyan kalecisi Guglielmo Vicario’da karar kıldı. Sağ koridoru oluşturan Pedro Porro ve Dejan Kulusevski’nin de bonservislerini alan Tottenham, asıl problemini oluşturan yaratıcı orta saha açığını Leicester City’den James Maddison’la doldurdu. Tabii bu transfer işleri her zaman kağıt üstünde istenileni veremeyebiliyor ama Avustralyalı hoca şu ana kadar bütün transferlerinden istediğini aldı. Transfer döneminin son gününde 55 milyon euro karşılığında Nottingham Forest’tan takıma katılan Brennan Johnson için de sürecin benzer işlemesi tüm taraftarların temennisi. Bir Teknik adam için yeni takviyeler kadar önemli olan bir başka husus ise eldeki oyuncu grubundan ne kadar faydalanabildiğin diyebiliriz. Geçen sezon da takımda bulunan Pape Matar Sarr, Richarlison ve Yves Bissouma’dan Antonio Conte, neredeyse hiç katkı alamamış ve çoğunlukla ilk 11 oyuncusu olarak tercih etmemişti. Postecoglou ise Sarr-Bissouma ikilisinden oldukça dinamik ve mücadele gücü yüksek bir orta saha yaratmayı hedefliyor. İlk 4 maç konuşmak için erken olsa da şu ana kadar bu iki oyuncudan çok iyi katkı aldığını söylemek ve hakkını teslim etmek lazım. 2021-22’de belki de kariyer sezonunu geçiren Heung-Min Son geçtiğimiz yılı oldukça formsuz ve verimsiz geçirmişti. Postecoglou, bu sezonun başında Koreli yıldıza güvendi ve ona kaptanlık pazubandını teslim etti. Yaptığı transferlere ve saha içi tercihlerine bakacak olursak hocanın Tottenham macerasına güzel bir başlangıç yaptığını söyleyebiliriz.

   Postecoglou’nun öne çıkan bir başka özelliği, onun oyun felsefesi diyebiliriz. Ange Postecoglou, bir süredir belirli bir oyun kimliğine sahip olmayan sıkıcı bir takımı alıp kısa sürede taraftarın hasret kaldığı futbolu oynayan bir takıma dönüştürmeyi başardı. Her fırsatta en az kazanmak kadar güzel ve doğru futbol oynamanın da önemli olduğunu vurgulamayı ihmal etmiyor. Verdiği bir ropörtajda da belirttiği gibi; sürdürülebilir, kaliteli, izleyenlere keyif veren futbolun başarıya giden kilit taşları olduğunu düşünüyor.

   Biraz daha teknik konulara girmek gerekirse Postecoglou bir topa sahip olma hocası. Tıpkı onun gibi bir başka topa sahip olma hocası Pep Guardiola gibi bekleri merkeze çekerek kullanmayı seviyor. Pedro Porro ve Udogie de buna uygun isimler. Avustralyalı hoca, Yves Bissouma’yı merkezde pivot olarak konumlandırdıktan sonra bekleri merkeze çekerek orta alanı olabildiğince kalabalık tutmaya çalışarak doğru üçgenlerle oyun kurulumunu gerçekleştirmeyi hedefliyor. Bu merkeze yaklaşan bekler, Postecoglou’nun takımında çok büyük önem arz ediyor. Udogie’nin atletizmiyle defans arkasına koşuları, aynı şekilde Pedro Porro’nun Son ve Richarlison’a attığı doğru paslar rakip savunma için önemli bir tehdit unsuru. Bunların yanında pas geçmemiz gereken bir isim de James Maddison. Postecoglou, ona sistemin içinde bir özgürlük tanıdı. Maddison, takım arkadaşlarının açtığı boşluklara girip çoğunlukla doğru paslar veya şutlar atarak tehlikeleri oluşturan ana isim oluyor. Zaten ilk 4 maçta 2 gol 2 asistlik performansıyla öne çıkan isim olmayı başardı.

   Ange Postecoglou, Avrupa’da sadece 4. sezonunu geçiriyor ve şu ana kadar gayet iyi işler çıkardığını söyleyebiliriz. Tottenham gibi ligin en önemli takımlarından birisinin teknik direktörlük koltuğuna oturmak oldukça zor bir görev ancak gerek otoriter duruşu gerekse oyuncularla iletişimiyle şu ana kadar herkesten tam not aldığını söylemek lazım. Verdiği demeçler ve oyuncuların vücut dili de bunu tasdikler nitelikte. Taraftarlar da Celtic tribünlerinden aşina olduğumuz Postecoglou tezahüratlarına daha ilk haftalardan başlamış durumda. Ligin ilk 4 haftası itibariyle, içlerinden birisi Manchester United galibiyeti olmak üzere 3 galibiyet 1 beraberlikle 10 puan topladılar ve ikinci sıradalar. Onlar için bu yeni başlayan sezondaki tek eksi Lig Kupası’na erken veda etmeleri. Zira Manchester City gibi bir devle lig maratonunda mücadele etmek neredeyse imkansız. Bu nedenle Tottenham gibi uzun süredir bir kupa zaferine hasret kalmış takımlar için Lig Kupası, gerçekçi bir hedef olabiliyor. Ancak Ange Postecoglou, pek bu görüşe katılmıyor. Elendikleri gece çok üzüldüğünü de belirten Avustralyalı hoca, “Taraftarların her sezon takımlarından umutlu ve onların iyi futbol oynamasını izledikleri, sürdürülebilir başarıya sahip bir kulüp kurmak istiyorum.” diyerek hayalindeki Tottenham’ı bizlere aktardı. Son derece sempatik ve hırslı bu Avustralyalı hocanın Tottenham kariyerine başladığı gibi devam etmesini çok isterim. Bir Tottenham taraftarı olarak temennim: umarım “Ange-ball’u” izlemeye devam ederiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir